Bir zamanlar ekranlarda tanınan eski manken Aynur Özipek ile kayınbiraderi Yılmaz Özipek arasında yaşandığı iddia edilen olay, gündeme bomba gibi düştü. Villanın satış sürecindeki anlaşmazlık nedeniyle başlayan kriz, Özipek’in kayınbiraderinin adına sahte bir e-posta hesabı oluşturarak, bu hesaptan Emniyet’e hakaret içerikli mesaj göndermesiyle “sahtecilik ve iftira” iddialarını da beraberinde getirdi. İddialara göre, bu e-posta sahte olduğu hâlde kayınbiraderi hakkında yakalama kararı çıkarıldı; bu kişi, yurtdışında olan ailesine dönemedi, hayatı altüst oldu.
E-posta ve teknik inceleme raporlarına göre sahte mesajın Özipek’e ait olduğu belgelendirildi; ancak Özipek olay yerindeyken yurtdışında olduğu iddiasıyla karmaşık bir dava süreci başladı. Mahkeme net bir karar vermeden önce, mağdur eski mankenin kardeşi olduğu ifade edilen Yılmaz Özipek’e yurtdışına çıkış yasağı konuldu ve haftada bir imza verme zorunluluğu getirildi. Bu da Özipek’in İngiltere’de yaşayan ailesinin yanına dönmesini engelledi — aradan geçen 11 ayda ne eşini ne çocuklarını görebildiğini söylüyor.
Yaşadıklarını “Hayatım altüst oldu. Trafik cezası bile almamıştım, bir yazı yüzünden suçlandım. Ailem, çocuklarım var; onların yüzünü göremiyorum” sözleriyle anlatan Yılmaz Özipek, yetkililerden ve adaletten adil bir karar bekliyor. Öte yandan kamuoyunda eski mankenin bu davranışının hem etik hem hukuki olarak büyük tepki çektiği kaydediliyor; söz konusu e-postanın sahte çıkması, bireysel haklar, itibâr, adalet ve dijital güvenlik açısından tartışmaları artırdı.
Bu olay, sadece bir aileyi değil; sahtecilik, iftira, telefon ve e-posta gibi çağrı dışı iletişim araçlarının kötüye kullanımı, mağduriyet, mahremiyet hakları ve hukukun gecikmesinin bireyler üzerinde nasıl derin travmalara yol açabileceğini gözler önüne serdi. Özellikle medya öncesi tanınmış kişiler üzerinde böylesi davaların sosyal algıyı ve hayatını ne kadar etkilediği bir kez daha gündeme taşındı.


