Dünya genelindeki merkez bankaları, 2025’in son çeyreğinde altın alımlarını hızlandırarak rezervlerini güçlendirmeye devam ediyor. Son dönemde gelen veriler, merkez bankalarının altına yöneliminde rekor seviyelere ulaşıldığını ve yılın tek bir ayında bile net alımların ciddi artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu durum, altının güvenli liman niteliğinin yanı sıra, küresel ekonomi ve jeopolitik belirsizliklerin de etkisiyle merkez bankaları tarafından stratejik bir yatırım aracı olarak görülmesinden kaynaklanıyor.
Analistler, gelişen ülke merkez bankalarının dolar varlıklarına olan bağımlılığı azaltma çabalarının altın alımlarındaki artışı tetiklediğini belirtiyor. Altının, ekonomik krizler ve finansal dalgalanmalar karşısında koruyucu bir değer taşıması, merkez bankalarının rezerv stratejilerinde öncelikli bir yer edinmesine yol açıyor. Bu süreç, aynı zamanda ulusal para birimlerini güçlendirme ve finansal bağımsızlığı artırma hedefleriyle de doğrudan ilişkili.
2025 yılı boyunca merkez bankalarının altın alımları, bir önceki yıla göre ciddi bir artış gösteriyor. Özellikle Polonya Merkez Bankası toplam rezervine önemli miktarda altın eklerken, Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerin merkez bankaları da alımlarını hızlandırdı. Bu durum, altının yalnızca bireysel yatırımcıların değil, devletlerin de portföylerinde stratejik bir araç olarak yer aldığını gözler önüne seriyor.
Uzmanlar, altın alımlarındaki bu artışın kısa vadeli ekonomik dalgalanmaların ötesinde, uzun vadeli bir stratejinin parçası olduğunu ifade ediyor. Rezervlerde altın payının artırılması, hem küresel finansal krizlere karşı bir koruma mekanizması hem de ülkelerin ekonomik istikrarını güvence altına alma çabası olarak değerlendiriliyor. 2025 yılı, merkez bankalarının altın alımlarında tarihi bir rekor yılı olarak kayıtlara geçti ve bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor.
Altın rezervlerindeki bu yükseliş, finans piyasaları ve yatırımcılar için de önemli sinyaller veriyor. Yatırımcılar, devletlerin altına olan ilgisinin artmasıyla birlikte, küresel piyasada altın fiyatlarının ve talebinin daha istikrarlı bir şekilde şekillenebileceğini öngörüyor. Bu gelişme, hem ekonomik güvenliği hem de parasal bağımsızlığı artırma hedefleri açısından kritik bir öneme sahip olarak değerlendiriliyor.


