Asya-Pasifik bölgesinde uzun süredir devam eden jeopolitik rekabet, Çin’in son hamlesiyle birlikte yeni bir boyuta taşındı. Pekin yönetimi, Japonya ile karşılıklı açıklamalar ve askeri adımlarla tırmanan gerilim ortamında 100’e yakın savaş gemisini Pasifik Okyanusu’na konuşlandırarak hem bölgesel aktörlere hem de küresel güçlere güçlü bir mesaj verdi. Bu yığınakta Çin Donanması’nın en önemli unsurları arasında yer alan modern destroyerler, fırkateynler, nükleer ve dizel-elektrik denizaltılar, amfibi çıkarma gemileri ve gelişmiş radar destekli keşif platformları bulunuyor. Böyle geniş kapsamlı bir konuşlanma, yalnızca deniz devriyesi amacı taşımaktan öte, Çin’in Pasifik’te giderek daha iddialı bir güç projeksiyonu yapma isteğini açıkça ortaya koyuyor.
Bölgedeki gerilimin temelinde Doğu Çin Denizi ve çevresindeki egemenlik anlaşmazlıkları yer alıyor. Japonya’nın son dönemde savunma bütçesini artırması, ABD ile askeri iş birliğini güçlendirmesi ve Pekin’in stratejik alan olarak gördüğü bölgelerde daha görünür hale gelmesi, Çin tarafından tehdit olarak algılandı. Bu nedenle Pekin’in Pasifik’e yaptığı büyük ölçekli sevkiyat, hem Japonya’ya yönelik bir caydırıcılık hamlesi hem de bölgedeki statükoyu yeniden şekillendirme girişimi olarak değerlendiriliyor.
Japonya ise Çin’in askeri hareketliliğini dikkatle izlerken, ulusal güvenliği tehdit eden her türlü gelişmeye karşı gerekli tedbirlerin hazırlanmakta olduğunu açıkladı. Tokyo yönetimi, müttefikleriyle koordineli bir diplomasi yürütürken aynı zamanda savunma kapasitesini artırmaya yönelik adımları hızlandırdı. Özellikle hava ve deniz devriyeleri sıklaştırıldı, kritik bölgelerde radar taramaları artırıldı ve acil durum senaryoları yeniden güncellendi.
Uluslararası arenada ise bu gelişmeler yakından takip ediliyor. ABD başta olmak üzere birçok ülke, Pasifik’te artan askeri trafiğin bölgesel istikrara zarar verebileceği yönünde uyarılarda bulunuyor. Analistler, Çin’in bu yığınağının yalnızca mevcut gerilime cevap niteliğinde olmadığını, aynı zamanda Pasifik’te uzun vadeli bir güç dengesi kurma stratejisinin önemli bir parçası olduğunu ifade ediyor. Bu strateji doğrultusunda Çin’in donanmasını niceliksel olarak büyütmenin ötesine geçerek niteliksel olarak da modernize ettiği vurgulanıyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında Asya-Pasifik, küresel güvenlik gündeminin merkezine yerleşmiş durumda. Diplomatik kanallar açık kalsa da askeri hareketlilik her geçen gün artarken, bölge ülkelerinin atacağı adımların uluslararası dengeleri doğrudan etkileyeceği görülüyor. Çin’in Pasifik’e yığdığı devasa filo, yalnızca mevcut gerilimin bir yansıması değil, aynı zamanda güç mücadelesinin yeni bir döneme girdiğinin işareti olarak değerlendiriliyor.


